Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
GENÇ OSMANLILAR VE SİYASAL DÜŞÜNCELERİ
Tanzimat ve Islahat düzenlemeleri Osmanlı toplumsal yapısı içindeki dinsel ve cemaatsal ayrımları ortadan kaldırdı. Bu dinsel ve cemaatsal ayrımlar millet sistemi olarak adlandırılan Osmanlı toplumsal örgütlenmesinin geleneksel temellerini oluşturuyordu. Dolayısıyla bu geleneksel temeller de ortadan kalkmış oldu. Tanzimat’tan önce devlet amaç uyruklar araç iken geliştirilen yeni anlayışta amaç uyrukların eşitliği ve refahı, devletin de bunu sağlamada araç olduğu düşüncesi geliştirildi. Gayrimüslimler dinsel kimlikten ulusal kimliğe sıçradılar. Ulusal kimlik tanımlaması çerçevesinde ulusçuluk düşüncesinin de etkisi ile Osmanlı yönetimine karşı yabancılaşma süreci içine girdiler.
Osmanlı aydınının bu kimlik tartışmalarına ve gayrimüslimlerin yabancılaşma sürecine tepkileri üç aşamada ortaya çıktı:
Birinci aşama İttihad-ı anasır (Unsurların Birliği) anlayışıyla tüm Osmanlı vatandaşlarını din ve cemaat farkını ortadan kaldıran bir yapay kimlik yaratma düşüncesiydi. Bu düşünce Osmanlıcılık adıyla sembolleştirildi.
Osmanlıcılık düşüncesinin öncüleri olan Şinasi, Ali Suavi, Namık Kemal ve Ziya Paşa bu ülküyü, bütün Osmanlı vatandaşlarını din ve etnik farkı gözetmeksizin üst yapıda Osmanlı adıyla ve kimliğiyle birleştirecek yeni bir kimlik tanımlaması olarak görüyorlardı. Bu yeni kimlik eski Osmanlı adından ve kimliğinden farklı toplumsal yapıda din, mezhep cemaat ayrımını göz önüne almaksızın bir Osmanlı anlayışı yaratmayı hedeflediği için Yeni Osmanlıcılık adını alıyordu. Yeni Osmanlılar düşüncelerini yaymak için basını bir silah olarak kullanıyorlardı. Tasvir-i Efkar, Hürriyet, Muhbir gibi bazı gazeteler hem İstanbul’da hem de yurt dışında (Londra ve Cenevre’de) Genç Osmanlılar tarafından yayınlanıyordu.
Yeni Osmanlıcılık düşüncesinin savunucuları Genç Osmanlılar bir yandan batının teknik ve kurumsal üstünlüğünü yakalamak ve gayrimüslimlerin endişelerini gidererek onları eşit uyruk konumuna getirmek; diğer yandan Müslüman (özellikle de Arap) nüfusun hanedana bağlılığını korumak ve İslamın birliği adına Müslümanları etnik ayrımdan uzak tutmak gayreti ile Yeni Osmanlıcılık ülküsünü olgunlaştırdılar. Osmanlıcılık ülküsü özellikle ulusçuluk ideolojisinin parçalayıcı etkilerine karşı bir kalkan haline getirildi.
Ne var ki bu kimlikle yeni bir Osmanlı milleti oluşturma fikri bazı zorluklarla karşı karşıyaydı. Öncelikle Osmanlı toplumsal yapısını oluşturan cemaatleri bir arada tutacak ortak bir bağlılık duygusunun olmaması, bundan başka ne Türkler’in ne de Türk ve Müslüman olmayan grupların bir Osmanlı milleti içinde eriyip yok olmayı istememesi, yani beraber ve birlikte yaşama isteğinin olmaması bunda etkiliydi. Bu nedenle Osmanlı milleti oluşturmak veya Osmanlıcılık düşüncesi boş bir hayal olarak yorumlanmıştır.
Fakat Yeni Osmanlıların bir Osmanlı milleti oluşturmak için gerekli gördükleri anayasalı parlamentolu bir rejim boş bir hayal olmamış, ve gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Merkezde bütün toplumun temsilcilerinden oluşan bir meclis kurma düşüncesi Tanzimat Dönemi’nde oluşturulan yerel ve genel nitelikli danışma meclislerinden esinlenmiştir.
Gerçi bu meclisler sadece talep iletme aşamasındaydılar. Nitekim ahâlinin de hükümetten yardım sağlamanın ötesinde kendi kendini yönetme konusunda herhangi bir kaygısı yoktu. Bununla birlikte bu meclislerde oluşturulan temsili yönetim ilişkileri içerik açısından olmasa bile biçimsel olarak yeni siyasal temsil ilişkilerinin doğmaya başladığını gösteriyordu. Bu meclislerde kazanılan deneyimler; I. Meşrutiyet Meclis-i Mebusanı’nı oluşturan ve bu meclislerden gelen mebusların siyasal davranışlarında görülen olgunluğa ve demokratik terbiyeye katkıda bulunmuştur .
Bu uygulamalar, bir parlamento aracılığı ile halkın siyasal temsilinin sağlanması düşüncesini savunanların görüşlerinin oluşmasında da etkili olmuştur. Bu düşüncenin oluşmasında bu uygulamaların ve Batı’dan gelen etkilerin yanısıra, İmparatorluğun yitirilmiş olan bazı topraklarında; örneğin Mısır ve Tunus’daki temsil uygulamalarının da etkisinden söz edilebilir. Daha 1829’da Mısır’da Mehmet Ali Paşa, her yıl bir kaç gün toplanan 156 üyeli bir Danışma Meclisi atamıştı. 1861’de Tunus Bey’i müslüman bir ülkede Avrupa tipinde ilk anayasayı ilan etmişti. Bu anayasa yürütmeyi Bey’e verirken yasama yetkisini Bey’in atadığı 60 üyeden kurulu Büyük Meclis ve Bey arasında paylaştırıyordu. En son 1866’da Mısır’da Hidiv İsmail, seçmenleri ve işlevleri çok sınırlı bir danışma organı kurarak ilk seçimli meclis denemesinde bulunmuştu .
Tanzimat uygulamalarına karşı çıkan Yeni Osmanlılar, Tanzimat’ı eleştirirken; bu reformların hakları belirten ve koruyan bir anayasanın ve halkı temsil eden bir meclisin kabul edilmesiyle uygulanabileceğini belirtiyorlardı . Onlara göre; Tanzimat’ın söz verdiği yasalar yerine, bir bürokratik seçkinler (elit) sultası gelmişti. Yeni Osmanlılar’a göre, söz verilen yasalar rejimin kuru bir vaad olarak kalması bir kurumsal sorundan kaynaklanıyordu: Ancak halkı temsil eden bir meclis bu yeni düzenin uygulamaya geçmesini sağlayabilirdi. Ancak bir parlamento her sınıf insanın çıkarını gözetebilirdi.
Yeni Osmanlılara göre Tanzimat’ın ikinci bir eksikliği, bir temel felsefeye dayanmamasıydı. Batı’da anayasacılığın ve temsil sisteminin arkasında XVII. Yüzyıldan beri gelişen aydınlanma felsefesi yatıyordu. Örneğin Namık Kemal’e göre Tanzimatçılar Osmanlı siyasal sisteminin temel felsefesini oluşturan İslamcı dünya görüşünü bir yana atmışlar ve böylece reformları çürük bir temele oturtmuşlardı. Oysa, İslamcı ilkeler demokratik sistemin de felsefesini oluşturabilir, halkın yönetime katılması usul-ü meşveret ile sağlanabilirdi.
Yeni Osmanlıların öngördükleri anayasal düzen 1876’da gerçekleştirildi. Ne var ki bu gelişmenin Avrupa’da görülen örneklerinde olduğu gibi uzun bir sürecin beklenen bir sonucu olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Her şeyden önce Meşrutiyet Batı’ya yönelik bir zihniyet değişikliğinin ürünüydü . Gelişmenin ölçütü olarak Batı kurumları görülüyordu ve çağdaş yönetim biçiminin Avrupa’da geçerli olan parlamentolu yönetim olduğu görüşü Tanzimat aydınınca kabul edilmişti. Ayrıca milliyetçiliğe karşı Osmanlı birliğinin sağlanması için Parlamentarizm yöntemi savunulmuştu. Diğer yandan daha önce sözü edilen Tanzimat dönemi temsil uygulamaları da Meşrutiyet rejiminin kuruluşunda etkili olmuştur.
Tarih: 2016-03-02 01:56:21 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Genç Osmanlılar Nedir
Tanzimat ve Islahat düzenlemeleri Osmanlı toplumsal yapısı içindeki dinsel ve cemaatsal ayrımları ortadan kaldırdı. Bu dinsel ve cemaatsal ayrımlar millet sistemi olarak adlandırılan Osmanlı toplumsal örgütlenmesinin geleneksel temellerini oluşturuyordu. Dolayısıyla bu geleneksel temeller de ortadan kalkmış oldu. Tanzimat’tan önce devlet amaç uyruklar araç iken geliştirilen yeni anlayışta amaç uyrukların eşitliği ve refahı, devletin de bunu sağlamada araç olduğu düşüncesi geliştirildi. Gayrimüslimler dinsel kimlikten ulusal kimliğe sıçradılar. Ulusal kimlik tanımlaması çerçevesinde ulusçuluk düşüncesinin de etkisi ile Osmanlı yönetimine karşı yabancılaşma süreci içine girdiler.
Osmanlı aydınının bu kimlik tartışmalarına ve gayrimüslimlerin yabancılaşma sürecine tepkileri üç aşamada ortaya çıktı:
Birinci aşama İttihad-ı anasır (Unsurların Birliği) anlayışıyla tüm Osmanlı vatandaşlarını din ve cemaat farkını ortadan kaldıran bir yapay kimlik yaratma düşüncesiydi. Bu düşünce Osmanlıcılık adıyla sembolleştirildi.
Osmanlıcılık düşüncesinin öncüleri olan Şinasi, Ali Suavi, Namık Kemal ve Ziya Paşa bu ülküyü, bütün Osmanlı vatandaşlarını din ve etnik farkı gözetmeksizin üst yapıda Osmanlı adıyla ve kimliğiyle birleştirecek yeni bir kimlik tanımlaması olarak görüyorlardı. Bu yeni kimlik eski Osmanlı adından ve kimliğinden farklı toplumsal yapıda din, mezhep cemaat ayrımını göz önüne almaksızın bir Osmanlı anlayışı yaratmayı hedeflediği için Yeni Osmanlıcılık adını alıyordu. Yeni Osmanlılar düşüncelerini yaymak için basını bir silah olarak kullanıyorlardı. Tasvir-i Efkar, Hürriyet, Muhbir gibi bazı gazeteler hem İstanbul’da hem de yurt dışında (Londra ve Cenevre’de) Genç Osmanlılar tarafından yayınlanıyordu.
Yeni Osmanlıcılık düşüncesinin savunucuları Genç Osmanlılar bir yandan batının teknik ve kurumsal üstünlüğünü yakalamak ve gayrimüslimlerin endişelerini gidererek onları eşit uyruk konumuna getirmek; diğer yandan Müslüman (özellikle de Arap) nüfusun hanedana bağlılığını korumak ve İslamın birliği adına Müslümanları etnik ayrımdan uzak tutmak gayreti ile Yeni Osmanlıcılık ülküsünü olgunlaştırdılar. Osmanlıcılık ülküsü özellikle ulusçuluk ideolojisinin parçalayıcı etkilerine karşı bir kalkan haline getirildi.
Ne var ki bu kimlikle yeni bir Osmanlı milleti oluşturma fikri bazı zorluklarla karşı karşıyaydı. Öncelikle Osmanlı toplumsal yapısını oluşturan cemaatleri bir arada tutacak ortak bir bağlılık duygusunun olmaması, bundan başka ne Türkler’in ne de Türk ve Müslüman olmayan grupların bir Osmanlı milleti içinde eriyip yok olmayı istememesi, yani beraber ve birlikte yaşama isteğinin olmaması bunda etkiliydi. Bu nedenle Osmanlı milleti oluşturmak veya Osmanlıcılık düşüncesi boş bir hayal olarak yorumlanmıştır.
Fakat Yeni Osmanlıların bir Osmanlı milleti oluşturmak için gerekli gördükleri anayasalı parlamentolu bir rejim boş bir hayal olmamış, ve gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Merkezde bütün toplumun temsilcilerinden oluşan bir meclis kurma düşüncesi Tanzimat Dönemi’nde oluşturulan yerel ve genel nitelikli danışma meclislerinden esinlenmiştir.
Gerçi bu meclisler sadece talep iletme aşamasındaydılar. Nitekim ahâlinin de hükümetten yardım sağlamanın ötesinde kendi kendini yönetme konusunda herhangi bir kaygısı yoktu. Bununla birlikte bu meclislerde oluşturulan temsili yönetim ilişkileri içerik açısından olmasa bile biçimsel olarak yeni siyasal temsil ilişkilerinin doğmaya başladığını gösteriyordu. Bu meclislerde kazanılan deneyimler; I. Meşrutiyet Meclis-i Mebusanı’nı oluşturan ve bu meclislerden gelen mebusların siyasal davranışlarında görülen olgunluğa ve demokratik terbiyeye katkıda bulunmuştur .
Bu uygulamalar, bir parlamento aracılığı ile halkın siyasal temsilinin sağlanması düşüncesini savunanların görüşlerinin oluşmasında da etkili olmuştur. Bu düşüncenin oluşmasında bu uygulamaların ve Batı’dan gelen etkilerin yanısıra, İmparatorluğun yitirilmiş olan bazı topraklarında; örneğin Mısır ve Tunus’daki temsil uygulamalarının da etkisinden söz edilebilir. Daha 1829’da Mısır’da Mehmet Ali Paşa, her yıl bir kaç gün toplanan 156 üyeli bir Danışma Meclisi atamıştı. 1861’de Tunus Bey’i müslüman bir ülkede Avrupa tipinde ilk anayasayı ilan etmişti. Bu anayasa yürütmeyi Bey’e verirken yasama yetkisini Bey’in atadığı 60 üyeden kurulu Büyük Meclis ve Bey arasında paylaştırıyordu. En son 1866’da Mısır’da Hidiv İsmail, seçmenleri ve işlevleri çok sınırlı bir danışma organı kurarak ilk seçimli meclis denemesinde bulunmuştu .
Tanzimat uygulamalarına karşı çıkan Yeni Osmanlılar, Tanzimat’ı eleştirirken; bu reformların hakları belirten ve koruyan bir anayasanın ve halkı temsil eden bir meclisin kabul edilmesiyle uygulanabileceğini belirtiyorlardı . Onlara göre; Tanzimat’ın söz verdiği yasalar yerine, bir bürokratik seçkinler (elit) sultası gelmişti. Yeni Osmanlılar’a göre, söz verilen yasalar rejimin kuru bir vaad olarak kalması bir kurumsal sorundan kaynaklanıyordu: Ancak halkı temsil eden bir meclis bu yeni düzenin uygulamaya geçmesini sağlayabilirdi. Ancak bir parlamento her sınıf insanın çıkarını gözetebilirdi.
Yeni Osmanlılara göre Tanzimat’ın ikinci bir eksikliği, bir temel felsefeye dayanmamasıydı. Batı’da anayasacılığın ve temsil sisteminin arkasında XVII. Yüzyıldan beri gelişen aydınlanma felsefesi yatıyordu. Örneğin Namık Kemal’e göre Tanzimatçılar Osmanlı siyasal sisteminin temel felsefesini oluşturan İslamcı dünya görüşünü bir yana atmışlar ve böylece reformları çürük bir temele oturtmuşlardı. Oysa, İslamcı ilkeler demokratik sistemin de felsefesini oluşturabilir, halkın yönetime katılması usul-ü meşveret ile sağlanabilirdi.
Yeni Osmanlıların öngördükleri anayasal düzen 1876’da gerçekleştirildi. Ne var ki bu gelişmenin Avrupa’da görülen örneklerinde olduğu gibi uzun bir sürecin beklenen bir sonucu olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Her şeyden önce Meşrutiyet Batı’ya yönelik bir zihniyet değişikliğinin ürünüydü . Gelişmenin ölçütü olarak Batı kurumları görülüyordu ve çağdaş yönetim biçiminin Avrupa’da geçerli olan parlamentolu yönetim olduğu görüşü Tanzimat aydınınca kabul edilmişti. Ayrıca milliyetçiliğe karşı Osmanlı birliğinin sağlanması için Parlamentarizm yöntemi savunulmuştu. Diğer yandan daha önce sözü edilen Tanzimat dönemi temsil uygulamaları da Meşrutiyet rejiminin kuruluşunda etkili olmuştur.
Tarih: 2016-03-02 01:56:21 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx